top of page

Çağın Büyük Tabusu: Haz


Haz hesaplamasına dayanan liberal (yararcı) etiğin muğlak bıraktığı haz kavramını ve hazzın çeşitliliğinin ardındaki biyolojik hazzın bir incelemesini sunuyor.


Kapitalizmin Sığınağı Saldırı Altında


“Zevkler ve renkler tartışılmaz” sözü çağımızın belki de en yaygın klişesidir. Kapitalizmin ruhuna bu denli uygun bir söz bulmak herhalde mümkün değildir (“Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” hariç). İnsanlar arasındaki eşitsizliğin bir kader olduğu, tercihlerin dokunulmaz olduğu ve insanların ortaklaşamayacakları yönünündeki kapitalist dogmaları destekler bu söz. Fakat, 20. yüzyılın sonlarından itibaren haz, mutluluk, sevgi gibi kavramları evrimsel yaklaşım, gelişim psikolojisi, bilişsel bilimler ve antropoloji gibi alanlar şaşılası derecede nesnel bir biçimde ele almakta. Dolayısıyla, sözün örtük olarak savunduğu öznelcilik ve bilimin bu öznel alana giremeyeceği düşüncesi söz konusu dallarda uğraş verenlerce çürütülmektedir.


Kapitalizmin insan zihnindeki geçit vermeyen kalesi olan “öznellik”, bilimin tezgahına yatırıldığından beri can çekişmekte. Esasında, bunun en büyük nedeni kapitalizmin “tüketiciler”in zihnine girme çabasıdır. Gerçekliği tüm öğeleriyle piyasayla bütünleştirme girişimi ister istemez kapitalist tabuları da masaya yatırmakla sonuçlanıyor.


Hazzın Anatomisi


Diseksiyona yatırılmış bir kadavra gibi parça pinçik edilen insanın, kapitalizmin gözündeki son değerli öğesi haz da bilimin dikkatinden kaçamıyor. Kapitalist dogmalara saplanmamış biliminsanları bu konuda da bilim ahlakına uygun olarak çalışmalarını sürdürüyorlar. Bu çalışmaların birçoğu halka ulaşmıyor. Ancak elimizde bir çalışma var ki tam da bu amaçla, halka ulaştırmak amacıyla, kaleme alınmış: Yale Üniversitesi'nin ünlü psikoloğu Paul Bloom'un How Pleasure Works adlı eseri, Ahmet Birsen tarafından çevrilerek Hazzın Bilimi adıyla Alfa Yayınları tarafından 2012'nin Ocak ayında, son baskısı ise Panama Yayıncılık tarafından 2022'de yayımlandı.


Hukuku ve uygulamalı etiği meşgul eden sorunları ele alırken çoğumuz ister istemez hümanist varsayımlara saplanıp kalırız. Bu varsayımların dayanakları konusunda elimizde bir araç olmadığından tartışmalar genellikle sığlaşır ve çözümsüz bir mecraya taşınır. Tam da bu noktada, Bloom, ahlak öncesi (dolayısıyla kültür öncesi) eğilimlerimize odaklanarak varsayımlarımızın altında yatan evrimsel nedenlere açıklık getirmeye çalışıyor. Haz hesaplamasına dayanan liberal (yararcı) etiğin muğlak bıraktığı haz kavramını ve hazzın çeşitliliğinin ardındaki biyolojik hazzın bir incelemesini sunuyor.



Kültürel Evrim ve Biyolojik Evrim Arasındaki Ayrım


İnsan doğasının bencil, çıkarcı, rekabetçi olduğu yönündeki kapitalist dogmaya karşı Bloom daha sağlıklı bir tartışma yürütmekte kararlı. İnsanın kapitalist üretim ilişkileri sonucunda kazandığı tutum ve davranışları geçmişe atfetme alışkanlığına karşı duran Bloom, biyolojik evrimle kültürel evrim arasında bir ayrım yapmaya çalışıyor. Ancak, bunu yaparken kullandığı dil kimi zaman bu çabanın önünde bir engel oluşturabiliyor. Söz gelimi, insanların özcü doğduğu yönündeki iddiasını destekleyen deney ve gözlemleri sıralarken esasında bilişsel bir tavra işaret ederken, “özcü” terimini kullanmasıyla kültürel evrimin bir sonucu olan özcü düşüncesini çağrıştırmış oluyor.


Hazzın Bilimine Araçsal Yaklaşım


Bloom kapitalist çağın hazza ilişkin bilgiyi nasıl ele aldığını tüketimi arttıran “dahiyane” buluşları ve pazarlama stratejilerini örnekleyerek anlatıyor. Öte yandan, çoğumuzun parayla girilen ilişkiyi ne ölçüde tiksindirici bulduğumuzu gözler önüne seriyor.

Kadın-erkek ilişkilerindeki çapraşık durumları değer yargılarımızın berisinde kalarak bilimsel bir bakış açısıyla ele almaya çalışan Bloom, insani cinselliğin bu değer yargılarımızla birlikte nasıl şekillendiğini ve bilhassa değer yargılarımızın hazza dayanan edimlerimiz sonucu nasıl belirlendiğini açıklamaya yöneliyor. Burada tüm değer yargılarını biyolojik temellere indirgeme hatasına düşmemesi ayrıca hakkı teslim edilecek bir tutum. Değer yargılarını biyolojik gereksinimler çerçevesinde girdiğimiz kültürel ilişkilerde edindiğimizi vurgulayan yazar, bu konuda birçok örnekle okuyucuyu daha derinlikli düşünmeye itiyor. Değer yargılarını kazanan kültürel insanın (hayvansallığı aşmış olan toplumsal insanın) özcü yaklaşımını masaya yatırmakla kalmıyor, özcü yaklaşımın ürettiği safsataları sıralıyor ve bunların temelinde yatan gerçek ilişkileri açıklamaya girişiyor. Yazarın getirdiği açıklamalar, bilişsel bilimlerin, evrimsel psikolojinin ve antropolojinin çalışma alanına girdiğinden psikolojiyle çerçevelenemeyecek uçsuz bucaksız bir alanı kaplıyor. Salt bu nedenle bile olsa ciddi bir biçimde tartışılmayı ve sınanmayı bekliyor.





55 görüntüleme

Comments


bottom of page