top of page

'Vahşi Ruhlar' insan egemenliğindeki bir dünyada hayvanlara neler borçlu olduğumuzu araştırıyor


Kitap, Dünya'daki hayvanları kurtarmanın etik ikilemlerini ele alıyor.

Kuzey Buz Denizi'nin kıyısında kutup ayıları, insan kaynaklı iklim değişikliği nedeniyle incelmekte olan buzun üzerinde duruyor. Foklara güçlü bir şekilde saldırabilecekleri kalın buzlar olmadan, vahşi kuzeyin bu sembollerinin çoğu yemek yiyemez. Yanlışlarımızı düzeltmek için kutup ayılarını beslemeli miyiz? Yoksa açlıktan ölmeleri anlamına gelse bile onları rahat mı bırakmalıyız?

Emma Marris'in Vahşi Ruhlar'ı okurları bu soruyla ve daha fazlasıyla boğuşmaya itiyor. Felsefe ve bilimin sürükleyici ve incelikli bir karışımı olan kitap, insan olmayan dünyaya ne borçlu olduğumuzu araştırıyor. İnsanların her şeye dokunduğu bir dünyada "bozulmamış vahşi doğa" kavramına meydan okuyan 2011 tarihli kitabı Rambunctious Garden gibi (SN: 9/23/11), Wild Souls da yabanıllık ve doğa kavramlarını sorguluyor. Sonuç, okuyucuları kafesteki canlılardan ısınan kuzeydeki kutup ayılarına kadar insan olmayan hayvanlarla ilişkilerini yeniden gözden geçirmeye zorluyor.


Marris, yerli avcılık uygulamalarından belediye hayvanat bahçelerine kadar bir dizi örnek olay üzerinden okuyuculara rehberlik ediyor. Bu örneklerde merkezi bir etik gerilim söz konusu: Acı çekebilen bireysel bir canlının somut ahlaki değerini, elbette duygusuz olan ancak tehdit altında olduklarında ya da ortadan kaybolduklarında içimizde derin duygular uyandıran türlerin ya da ekosistemlerin daha soyut değeri karşısında nasıl tartacağız?


Adalar bu çatışmanın ön saflarında yer alıyor; izole bir şekilde gelişen yaşam, bizim getirdiğimiz türler tarafından tehdit ediliyor. Marris, Galápagos'tan Yeni Zelanda'ya, daha önemli olduğu düşünülen türleri korumak adına milyonlarca fare, sıçan ve diğer canlıları öldürme (genellikle zehirle acı çektirerek) girişimlerini inceliyor.


Marris belirli konularda nerede durduğu konusunda açık sözlüdür, örneğin hayvanat bahçelerinin ahlaksız olduğunu savunur. Ayrıca, bir zamanlar Kuzey Amerika'nın çoğunun üzerinde süzülen ancak 1980'lerde sayıları bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azalan Kaliforniya akbabası gibi bir türü, kafese kapatarak kurtarmanın doğru olup olmadığını da soruyor.

Kitap, insanlar ve insan olmayanlar arasında genellikle çizilen belirgin çizgiyi ortadan kaldıran en son bilimin bir özetini sunarak, bireysel olarak hissedebilen yaratıkların ahlaki değeri için net bir duruş sergiliyor. Bunlar arasında balıkların acı hissettiğini ve farelerin duyguları deneyimledikleri için ihtiyacı olan diğer farelere yardım ettiğini gösteren çalışmalar da yer alıyor (SN: 1/12/21).


Türlerin nesnel, içsel değerini tanımlamak ise daha zor. "'Doğa' dediğimiz şeyde, enerji akışında, hayatta kalma isteğinde değerli bir şeyler var" diye yazıyor. "Ancak bunun doğru olduğuna dair güçlü argümanlar sunamıyorum. Sadece tutkuyla iddia edebilirim."


Sonunda Marris, hayvanların kaderi hakkında etik seçimler yapmak için belirlenmiş bir formül bulamıyor. Bunun yerine, okuyucular derin bir şeyin farkına varabilir: Uzlaşmaz değerler çarpıştığında tüm hayvanlara ve tüm türlere karşı etik davranmanın mükemmel bir yolu yoktur. Doğada yarattığımız karmaşayı onarmaya çalışırken, yapabileceğimiz tek şey düşünceli bir alçakgönüllülükle hareket etmektir.


Not: Jonathan Lambert'in yaptığı bu kitap değerlendirmesi, https://www.sciencenews.org/ adlı siteden alınmış ve www.felsefearenasi.com.tr editörleri tarafından Türkçeye çevrilmiştir:

https://www.sciencenews.org/article/wild-souls-book-endangered-animals-humans-ethics



28 görüntüleme

Comments


bottom of page