top of page

Platon -V-

11. Tarihsel Sokrates: erken, orta ve geç dönem diyalogları


Birçok çağdaş akademisyen, Platon'un felsefi bir yazar olarak kariyerine başladığında, Sokrates'in Savunma'sına ek olarak, pozitif felsefi doktrin yolunda çok az şey içeren ya da hiçbir şey içermeyen, ancak esas olarak Sokrates'in muhataplarının iddialarını çürütme ve onları kullandıkları etik terimlerin tatmin edici tanımlarını ya da ahlaki inançları için tatmin edici argümanları sunamadıklarını fark etmeye zorladığını tasvir etmeye adanmış bir dizi kısa etik diyalog yazmasını makul bulmaktadır. Diyalogları kabaca kronolojik bir sıraya koymanın bu yöntemine göre -özellikle Gregory Vlastos'un adıyla bağlantılı olarak (bkz. özellikle Sokrates Ironist ve Ahlak Filozofu, bölüm 2 ve 3)- Platon, kariyerinin bu noktasında, yazılarını öncelikle Sokrates'in anısını korumak ve kahramanının entelektüel beceri ve ahlaki ciddiyet açısından tüm çağdaşlarına -özellikle de aralarında dini, siyasi veya ahlaki konularda uzman olduklarını iddia edenlere- üstünlüğünü açıkça ortaya koymak amacıyla kullanmakla yetinmiştir. Bu erken dönem diyaloglar kategorisine (muhtemelen kronolojik bir çağrışım yapmaksızın bazen "Sokratik" diyaloglar olarak da adlandırılırlar)giren yapıtlar şunlardır: Kharmides, Kriton, Euthydemos, Euthyphron, Gorgias, Büyük Hippias , Küçük Hippias, Ion, Lakhes, Lysis ve Protagoras, (Bazı akademisyenler bunların hangilerinin Platon'un erken döneminden sonra geldiğini söyleyebileceğimizi savunur. Örneğin, bazen Protagoras ve Gorgias'ın daha uzun ve felsefi karmaşıklıkları nedeniyle daha sonra yazıldığı söylenir. Diğer diyalogların -örneğin Kharmides ve Lysis- Platon'un bu erken gruptaki eserleri arasında en eski diyalogları olamayacağı düşünülmektedir, çünkü bu diyaloglarda Sokrates diyalogun ilerleyişini şekillendirmede daha aktif bir rol oynuyor gibi görünmektedir: yani, kendine ait daha fazla fikri vardır). Platon'un diğer diyaloglarının çoğuyla karşılaştırıldığında, bu "Sokratik" eserler metafizik, epistemolojik veya metodolojik spekülasyonlar açısından çok az şey içerir ve bu nedenle Sokrates'in Platon'un Savunma adlı eserinde kendisini "gökte ve yerin altındaki" önemsiz, içi boş meseleleri araştırmayı daha bilge kafalara bırakan ve tüm araştırmalarını kişinin hayatını nasıl yaşaması gerektiği sorusuyla sınırlayan bir adam olarak karakterize etme biçimine de uyum sağlarlar: Aristoteles, Sokrates'i ilgisi felsefenin yalnızca bir dalıyla, etik alanıyla sınırlı olan biri olarak tanımlar; ayrıca onun kendisinin de yanıt veremediği tanımlayıcı sorular sorma alışkanlığı olduğunu söyler (Metafizik 987b1, Sofistik Çürütmeler 183b7). Bu tanıklık, Platon'un yazarlık kariyerinin başlarında diyalog formunu, tarih sahnesindeki Sokrates'in felsefi faaliyetlerini tasvir etmenin bir yolu olarak kullandığı yönündeki yaygın kabul gören hipoteze daha fazla ağırlık kazandırmaktadır (elbette bunları başka şekillerde de kullanmış olabilir -örneğin bu diyalogların ortaya çıkardığı felsefi zorlukları öğrenmek ve keşfetmeye başlamak için, bkz. Santas 1979, Brickhouse ve Smith 1994).


Ancak belli bir noktadan sonra -diyalogların kronolojisiyle ilgili bu hipotez de bunu söylüyor- Platon, bu yeni fikirleri sunan ve savunan konuşmacı için "Sokrates" adını kullanmaya devam etse de, eserlerini Sokrates'in fikirlerinden ziyade kendi yarattığı fikirleri geliştirmek için kullanmaya başladı. "Sokrates" olarak adlandırılan konuşmacı artık tarihsel Sokrates'in ötesine geçmeye ve ondan ayrılmaya başlar: filozofların kullanması gereken matematikten ödünç alınmış bir metodoloji hakkında görüşleri vardır ve ruhun ölümsüz olduğunu, güzellik, adalet, iyilik ve benzeri formların varlığını ve önemini savunur. (Buna karşın, Sokrates Savunma'da öldükten sonra bize ne olacağını kimsenin bilmediğini söyler). Platon'un hocasının fikirlerinin çok ötesine geçen bir filozof olarak ilk kez kendini bulduğu diyalogun Phaidon olduğu söylenir (Meno'da yeni bir metodolojik incelik ve matematiksel bilgiye daha büyük bir ilgi gördüğümüz de yaygın olarak ifade edilir). Bu hipoteze göre erken dönem olarak nitelendirdiğimiz tüm diyalogları tamamlayan Platon, yazılarında keşfedilecek konuların yelpazesini genişletmiş (artık kendini etikle sınırlamıyor) ve formlar teorisini (ve dil, bilgi ve aşkla ilgili fikirleri) düşüncesinin merkezine yerleştirmiştir.


"Ara " döneminin eserlerinde - örneğin Phaidon, Kratilos, Şölen, Devlet ve Phaedrus'ta - hem vurguda hem de doktrinde bir değişiklik vardır.


Odak noktası artık kendimizi kandırmaktan ve yanlış fikirlerden kurtarmak değildir; daha ziyade, kendimizin, dünyamızın -daha doğrusu iki dünyamızın- ve bunlar arasında müzakere etme ihtiyacımızın geçici de olsa radikal yeni bir yorumunu kabul etmemiz istenir. İlk diyalogların bazılarında başarısızlıkla sonuçlanan arayışlar sonunda Devlet'te en önemli erdem terimlerinin tanımları önerilmiştir: Bu diyaloğun I. Kitabı tarihsel Sokrates'in adaletin tanımı arayışını nasıl ele almış olabileceğinin bir portresidir ve diyaloğun geri kalanı Platon'un keşfettiği yeni fikir ve araçların hocasının bitiremediği projeyi nasıl tamamlayabileceğini gösterir. Platon "Sokrates" adlı bir figürü başlıca konuşmacısı olarak kullanmaya devam eder ve bu şekilde tarihsel Sokrates'in yöntemleri, içgörüleri ve idealleri ile artık kendi yeni felsefi bakış açısını ifade etmek için bir araç haline gelen yeni Sokrates arasında bir süreklilik duygusu yaratır. Bunu yaparken, hocasına olan entelektüel borcunu kabul eder ve zamanının en bilgesi olan bu adamın olağanüstü prestijini kendi amaçları doğrultusunda kullanır.


Platon'un yazılarının kronolojisiyle ilgili bu hipotezin üçüncü bir bileşeni daha vardır: Platon'un eserlerini sadece iki kategoriye -erken ya da "Sokratik" diyaloglar ve diğerleri- yerleştirmez; bunun yerine erken, orta ve geç olmak üzere üçlü bir ayrımla çalışır. Bunun nedeni, antik tanıklıkların ışığında, Yasalar'ın Platon'un son eserlerinden biri olduğunun yaygın olarak kabul edilen bir varsayım haline gelmiş olmasıdır. Dahası, bu diyalog diğer küçük bir grupla pek çok üslup benzerliğini paylaşmaktadır: Sofist, Devlet Adamı, Timeos, Critias ve Philebus. Yasalar'la birlikte bu beş diyalogun Platon'un geç dönem eserleri olduğu genel olarak kabul edilir, çünkü sadece Platon'un Yunancasını okuyanlar tarafından görülebilen bazı üslup özellikleri göz önüne alındığında, birbirleriyle Platon'un diğer eserlerinden çok daha fazla ortak noktaya sahiptirler. (Bilgisayar ortamında yapılan taramalar bu stilometrik çalışmalara yardımcı olmuştur, ancak altı diyalogdan oluşan bir grubun üslup ortaklıkları aracılığıyla birbirinden ayrılması on dokuzuncu yüzyılda fark edilmiştir. Bkz: Brandwood 1990, Young 1994). Altı diyalogdan oluşan bu grup arasında bir ya da daha fazla felsefi yakınlık olup olmadığı, yani içerdikleri felsefenin diğer tüm diyaloglarınkinden keskin bir şekilde farklı olup olmadığı pek açık değildir. Platon okuyucuyu bu eserleri kendi düşüncesinin ayırt edici ve ayrı bir bileşeni olarak görmeye teşvik edecek bir şey yapmaz. Aksine, Sofist ile Theaitetos'u (bu diyaloglardaki karakterler büyük ölçüde örtüşür ve birbirini takip eden günlerde geçer), Sofist ve Devlet Adamı'ndan daha az ilişkilendirmez. Sofist, açılış sayfalarında Parmenides'in konuşmasına bir gönderme içerir ve belki de Platon böylece okuyucularına Parmenides'ten çıkarılacak dersleri Sofist'e taşımaları gerektiğinin işaretini vermektedir. Benzer şekilde Timeos da Devlet'in bazı temel etik ve politik doktrinlerini hatırlatarak açılır. Elbette, bu sahne kurma araçlarının ötesine bakıldığında, geç dönem altı diyalogda, bu grubu kendilerinden önceki tüm diyaloglardan ayıran önemli felsefi değişiklikler bulunduğu iddia edilebilir. Ancak bu diyalogların bu şekilde okunması gerektiği konusunda bir fikir birliği yoktur. Bu meselenin çözümü Platon'un eserlerinin içeriğinin yoğun bir şekilde incelenmesini gerektirmektedir. Dolayısıyla, yukarıda bahsedilen altı diyalogun Platon'un son dönemine ait olduğu yaygın olarak kabul edilse de, Platon öğrencileri arasında bu altı diyalogun onun felsefi gelişiminde ayırt edici bir aşama oluşturduğu konusunda henüz bir fikir birliği yoktur.


Aslında, Platon'un eserlerinin erken, orta ve geç olmak üzere üç döneme ayrılmasının eserlerin yazılış sırasını doğru bir şekilde gösterip göstermediği ve Platon'un düşüncesini anlamak için faydalı bir araç olup olmadığı hâlâ tartışma konusudur (Bkz. Cooper 1997, vii-xxvii). Elbette Platon'un yazarlık kariyerinin Yasalar, Parmenides, Phaedrus ya da Devlet gibi karmaşık eserlerle başladığını varsaymak son derece mantıksız olacaktır. Çoğu felsefi zihnin nasıl geliştiğine dair yaygın olarak kabul gören varsayımlar ışığında, Platon'un felsefi eserler yazmaya başladığında daha kısa ve basit diyaloglardan bazılarını kaleme almış olması muhtemeldir: Lakhes, Kriton ya da Ion gibi. Keza, Savunma karmaşık bir felsefi amaç gütmez ya da daha önceki bir çalışmayı varsaymaz; bu yüzden onun da Platon'un yazarlık kariyerinin başlangıcına yakın bir zamanda yazılmış olması muhtemeldir. Öyle olsa bile, Platon'un hayatının büyük bölümünde kendisini aynı anda iki tür diyalog yazmaya adadığı; bir tarafta birincil amacı okuyucuları yanlış inançlarından kurtarmak için görünüşte basit olan felsefi problemlerin zorluğunu göstermek olan giriş niteliğindeki eserler; diğer tarafta ise ayrıntılı argümantasyonla desteklenen daha esaslı felsefi teorilerle dolu eserler olduğu hipotezini ortadan kaldırmak için iyi bir neden yoktur. Dahası, tartışmaları metafizik veya metodolojiyle ilgili olmasa ya da matematiğe başvurmasa bile,"Sokratik" diyalogların birçoğunun, ikinci kategoriye koyulmayı haklı çıkaracak özelliklerine işaret edilebilir - Georgias, Protagoras, Lysis, Euthydemos, Büyük Hippias gibi.


Platon, biri diğerinden önce gelen bu süreçlerin her ikisinin de kişinin felsefi eğitiminin bir parçası olması gerektiğini açıkça ortaya koyar. En köklü yöntem anlayışlarından biri (Meno, Theaitetos ve Sofist'te teyit edilen), entelektüel ilerleme kaydetmek için bilginin pasif bir şekilde başkalarından alınarak edinilemeyeceğinin farkına varmamız ve bunun yerine, problemler üzerinde çalışarak rakip teorilerin değerlerini bağımsız bir zihinle değerlendirmemiz gerektiğidir. Buna göre, diyaloglarından bazıları öncelikle okuyucunun rehavetini kırmaya yönelik araçlardır ve bu nedenle olumlu sonuçlara varmamaları esastır; diğerleri teori inşasına katkılardır ve bu nedenle felsefi gelişimin ilk aşamasını zaten geçmiş olanlar tarafından en iyi şekilde özümsenirler. Platon'un hazırlık diyaloglarını yalnızca kariyerinin en erken aşamasında yazmış olabileceğini varsaymamalıyız. Yazarlık kariyerine bu tür bir projeyle başlamış olsa da, bu "olumsuz" eserleri daha sonraki aşamalarda teori inşa eden diyalogları ile eş zamanlı yazmaya devam etmiş olabilir. Örneğin hem Euthydemos hem de Kharmides'in erken dönem diyalogları olduğu varsayılsa da, genellikle orta dönem eserleri olarak kabul edilen Şölen ve Devlet ile aynı zamanda, hatta daha sonra yazılmış olabilirler.


Şüphesiz, yaygın şekilde erken dönem olarak kabul edilen bazı eserler gerçekten de öyledir. Ancak hangilerinin ve ne kadarının böyle olduğu açık bir sorudur. Her halükarda, Platon'un kariyerinin ilk aşamalarını çoktan geride bıraktıktan sonra bile "Sokratik" ve "olumsuz" bir tarzda yazmaya devam ettiği açıktır: Theaitetos'un Sokrates'i, erken dönem olduğu varsayılan daha kısa ve felsefi açıdan daha az karmaşık eserlerdeki dramatik Sokrates temsillerine kıyasla cehaleti konusunda daha da ısrarcıdır ve erken dönem eserlerin çoğundaki gibi, Theaitetos' da da durmaksızın peşinden koştuğu "nedir?" "Bilgi nedir?"sorusuna cevap arar ama bulamaz.


Benzer şekilde, Parmenides, kesinlikle erken bir diyalog olmasa da, temel amacı birbiriyle çelişkili görünen sonuçlar için argümanlar sunarak okuyucuyu şaşırtmak olan bir eserdir; bize bu sonuçların tümünü kabul etmenin nasıl mümkün olduğunu söylemediği için, okuyucu üzerindeki temel etkisi, yalnızca olumsuz sonuçlara ulaşan diyalogların (çoğu şüphesiz erken) etkisine benzer. Platon karşıt argümanların sunulması yoluyla okuyucuyu kışkırtmak ve çelişkiyi çözümsüz bırakmak şeklindeki bu eğitim aracını Protagoras'ta da (genellikle erken bir diyalog olarak kabul edilir) kullanır. Dolayısıyla, düşüncesinin ilk aşamalarını çoktan aştıktan sonra bile, temel amacı çözülmemiş zorlukların sunumu olan eserler yazma projesini kendisine görev edinmeye devam ettiği açıktır. (Ve tıpkı okuyucuyu şaşırtmanın sonraki eserlerinde de amacı olmaya devam ettiğini kabul etmemiz gerektiği gibi, erken dönem eserleri olabilecek kadar basit olan etik eserlerinde de bazı esaslı teori inşaları olduğu gerçeğini göz ardı etmemeliyiz: Örneğin Ion bir şiirsel ilham teorisini onaylar; Kriton ise bir yurttaşın yurttaşlık emirlerine itaat etme yükümlülüğünü hangi koşullar altında edindiğini ortaya koyar ve ikisi de başarısızlıkla sonuçlanmaz).


Platon'un Savunma'sındaki Sokrates'in konuşmasını tarihsel Sokrates'in nasıl biri olduğuna dair güvenilir bir kanıt olarak kabul etmekte haklıysak, Platon'un diğer eserlerinde bu konuşmayla benzerlik gösteren her şeyi de güvenle Sokrates'e atfedebiliriz. Bu şekilde anlaşıldığında, Sokrates bir ahlakçıydı ama Platon'un aksine bir metafizikçi, epistemolog ya da kozmolog değildi. Bu, durum Aristoteles'in tanıklığına uymaktadır ve Platon'un diyaloglarında baskın konuşmacıyı seçme şekli, Sokrates ile arasındaki bu ayrıma yönelik ifadeyi daha da desteklemektedir. Ayrıntılı felsefi doktrinler üreten bir Sokrates'in hâkim olduğu diyalogların sayısı oldukça azdır: Phaidon, Devlet, Phaedrus ve Philebus. Hepsine etik meseleler hakimdir: ölümden korkup korkmamak, adil olup olmamak, kimi sevmek, hazzın yeri. Belli ki Platon, olumlu içerikle dolu bir diyalogda ele alınan konular öncelikle bireyin etik yaşamıyla ilgili olduğunda Sokrates'i ana konuşmacı yapmanın doğru olduğunu düşünmektedir. (Devlet'in siyasi konularının, koşulları ne olursa olsun herhangi bir bireyin adil olması gerekip gerekmediği şeklindeki daha büyük soruya hizmet ettiği açıkça söylenmektedir). Sistematik olarak sunmak istediği doktrinler temelde metafiziksel hale geldiğinde Elea'dan bir ziyaretçiye (Sofist, Devlet Adamı); kozmolojik hale geldiğinde Timeos'a; anayasal hale geldiğinde Yasalar'da Atinalı bir ziyaretçiye döner (ve sonra Sokrates'i tamamen ortadan kaldırır). Aslında Platon Sokrates'in etik görüşlerine ve muhataplarının entelektüel iddialarını onları çelişkiye sürükleyerek çökertme yöntemine çok şey borçlu olmasına rağmen, Sokrates bu alanlara girmekten kaçındığı için hocasının ağzından ontolojik, kozmolojik ya da politik temaları gereğinden fazla ayrıntılı bir şekilde anlatmaması gerektiğini düşünür. Bu, belki de Sokrates'in Kriton'da ileri sürülen ve hapishaneden kaçmasının adaletsiz olacağı sonucuna varan teoriyi neden kişileştirilmiş Atina Yasaları'nın ağzına koyduğunu açıklamanın bir yolu olabilir. Belki de Platon, bu konuşmacıların diyaloğa girdiği noktada, burada söylenenlerin hiçbir şekilde Sokrates'in konuşmasından türetilmediğini veya ondan esinlenilmediğini belirtmektedir.


Platon'un kariyerinin oldukça erken bir noktasında, artık tek tür diyalog (olumsuz, yıkıcı, hazırlayıcı) yazmamaya ve yalnızca ayrıntılı teori inşası eserleri yazmaya karar vermiş olması ihtimalini reddetmemiz gerektiği gibi; okuyucularına sadece Sokrates'in hayatını ve düşüncesini yansıtan sadık bir tasvirci rolünü oynamakla yetinip, eserlerine kendi fikirlerinden herhangi birini (eğer varsa) katmaktan kaçındığı erken bir aşamadan geçip geçmediğini de sorgulamalıyız. Muhtemelen otuzlu yaşlarında diyaloglar yazmaya başlayan (Sokrates öldürüldüğünde 28 yaşlarındaydı) Platon gibi özgün ve yaratıcı birinin, eserlerine kendi fikirleri olmadan başlayacağını ya da böyle fikirleri varsa bile bunları bir süreliğine bastırmaya karar vereceğini ve ancak daha sonra kendisi adına düşünmeye izin vereceğini varsaymak gerçekçi değildir. (Böyle bir karara ne yol açabilirdi?) Bunun yerine, diyaloglarda yapılan hamleleri, hatta erken tarihli olması muhtemel olanları bile Savunma'da Sokrates'e atfettiği ana temalar üzerinde düşünmesi ve bunları dönüştürmesiyle ortaya çıkan Platonik icatlar olarak ele almalıyız.


Bu konuşma, örneğin, Sokrates'in sergilediği dindarlık türünün alışılmışın dışında olduğunu ve gücenmeye ya da yanlış anlamaya yol açabileceğini gösterir. Platon'un Sokrates'in ilahi bir işareti takip ettiği fikrini uydurduğunu varsaymak mantıksız olacaktır, özellikle de Ksenofon da bunu kendi Sokrates'ine atfettiği için. Peki ya Euthyphron'da -Sokrates'in başarısız bir şekilde dindarlığın ne olduğunu anlamaya çalıştığı diyalog- prova edilen çeşitli felsefi hamleler? Platon'un bu eseri yazarken orada burada birkaç kelimeyi değiştirerek, ama çoğunlukla Sokrates'in mahkemeye giderken söylediklerini tekrarlayarak, sadece bir kayıt cihazı rolünü benimsediğini düşünmek için sağlam bir nedenimiz yok. Platon'un, Sokrates'in dindarlık anlayışının alışılmışın dışında olmasından esinlenerek, okuyucularına Sokrates'in hemşehrileri onu ölüme mahkûm ettiklerinde dayandıkları temel kavramın anlaşılmasının ne kadar zor olduğunu göstermek için kendi başına bir dizi soru ve cevap geliştirmiş olması daha muhtemeldir. Tanımları araştırmanın önemli olduğu fikri Sokratik kökenli olabilir. (Ne de olsa Aristoteles bunu Sokrates'e atfeder.) Ancak Euthyphron ve diğer diyaloglardaki tanım arayışına yönelik argümanların dolambaçlı yollarının ve kıvrımlarının, gerçekten gerçekleşmiş herhangi bir konuşmanın içeriğinden ziyade Platon'un zihninin ürünleri olma olasılığı daha yüksektir.


Not: Stanford Felsefe Ansiklopedisi'nde yayınlanan bu makale, https://plato.stanford.edu/ adlı siteden alınmış ve Burcu Yanık Leblebici tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Orijinal metine ulaşmak için: https://plato.stanford.edu/entries/plato/

22 görüntüleme

Comments


bottom of page