top of page

Platon -II-

6. Platon'un aklından geçeni bilebilir miyiz?


Platon'un eserlerinin bu özelliği, nasıl okunmaları gerektiğine dair önemli soruları gündeme getirmekte ve yazılarını inceleyenler arasında önemli tartışmalara yol açmaktadır. Kendisi diyaloglarının hiçbirinde herhangi bir şeyi onaylamadığına göre, ona (karakterlerinden birinin aksine) felsefi bir doktrin atfederken sağlam bir temele dayanabilir miyiz? Kendisinin felsefi inançları var mıydı ve bunların ne olduğunu keşfedebilir miyiz? "Platon'un felsefesi " derken acaba haklı mıyız? Ya da Platon'un kendisine bir görüş atfettiğimizde, diyalogların okunmasını amaçladığı ruha sadakatsizlik mi etmiş oluruz? Platon'un risale yazmaktan kaçınmasındaki tüm amacı, eserlerinin okuyucularını yazarlarının neye inandığını sormaktan vazgeçirmek ve bunun yerine onları sadece karakterlerinin söylediklerinin makul olup olmadığını düşünmeye teşvik etmek midir? Platon diyalogları bu yüzden mi yazmıştır? Eğer bu nedenle değilse, o zaman dinleyicilerine daha doğrudan bir şekilde hitap etmekten kaçınmaktaki amacı neydi (bkz. Griswold 1988, Klagge ve Smith 1992, Press 2002)? Diyaloglarının aldığı özel şekle dair başka önemli sorular da vardır: örneğin, Sokrates neden bu eserlerin pek çoğunda bu kadar önemli bir rol oynar ve neden bazılarında daha küçük bir roldedir ya da hiç yoktur?


Bu sorular ortaya atıldıktan ve zorlukları kabul edildikten sonra, Platon'un eserlerini okurken ve onlar üzerine düşünürken aşırı temkinli bir strateji benimsemek çok cazip gelecektir. Platon'un okurlarına ne anlatmaya çalıştığına dair herhangi bir hipoteze bağlanmaktansa, niyetleri hakkında tarafsız bir duruş benimsenebilir ve yalnızca dramada yer alan oyuncu listesindekiler tarafından söylenenler hakkında konuşmakla yetinilebilir. Örneğin, Platon'un Devlet'inde Sokrates'in "ruh içindeki adalet, ruhun her bir parçasının kendine ait görevi yerine getirmesinden ibarettir" dediğini not eden biri suçlanamaz. Bu eserdeki diğer başlıca konuşmacılardan Glaucon ve Adeimantus'un, Sokrates'in bu adalet tanımı için sunduğu argümanları kabul ettiklerini belirtmek de aynı derecede doğrudur. Belki de daha fazlasını söylememize gerek yoktur - örneğin Platon'un kendisinin de adaletin bu şekilde tanımlanması gerektiğini kabul ettiğini ya da Platon'un kendisinin de Sokrates'in bu tanımı desteklemek için sunduğu argümanları benimsediğini söylememize gerek yoktur. Ve bu aynı "minimalist" yaklaşımı Platon'un tüm eserleri için de benimseyebiliriz. Sonuçta, yazarken kafasının içinde neler olup bittiğini keşfetmenin -karakterlerinin ağzına yerleştirdiği fikirleri kendisinin onaylayıp onaylamadığını, bunların "Platon'un felsefesini" oluşturup oluşturmadığını öğrenmenin- bir önemi var mı? Onun eserlerini, yazarının zihnine girmek için kullanılacak araçlar olarak değil, kendi içlerindeki felsefi değer için okumamız gerekmez mi? Platon'un karakterlerinin ne dediğini biliyoruz ve onun eserleriyle felsefi olarak ilgilenmek için ihtiyacımız olan tek şey bu değil mi?


Ancak Platon'un karakterlerinin ne söylediğini biliyor olduğumuz gerçeği, bu eserlerin yazarının okurlarına ne anlatmaya çalıştığına dair herhangi bir hipotezi göz ardı ederek, bu karakterlerin söyledikleriyle ne demek istediklerini anlayabileceğimizi göstermez. Şu açık gerçeği gözden kaçırmamalıyız: bir okur kitlesine ulaşan ve edebi eylemleri aracılığıyla onların inançlarını ve eylemlerini etkilemeye çalışan kişi, diyaloglarda yer alan karakterlerden herhangi biri değil, Platon'dur. Platon'un eserlerinde bir karakter tarafından öne sürülen bir argümanın bizi sonuca ikna etme çabası olarak mı yoksa o konuşmacının ne kadar aptal olduğunun bir ifşası olarak mı okunması gerektiğini sorduğumuzda, Platon'un (o karakterin değil) dikkatimize sunduğu yazı aracılığıyla bizi neye inandırmaya çalıştığını soruyoruz. Eserin ya da yazar Platon'un ne söylediğini bulmak için eserin kendisini yorumlamamız gerekir. Benzer şekilde, birkaç farklı anlamı olan bir sözcüğün en iyi nasıl anlaşılması gerektiğini sorduğumuzda, Platon'un bu sözcüğü kullanan konuşmacı aracılığıyla bize ne iletmek istediğini soruyoruz demektir. Platon'un konuşmacılarının söylediklerinden ne anlam çıkarmamızı istediğine dair herhangi bir düşünceyi reddettiğimiz takdirde, onun yazılarından felsefi bir değer elde edebileceğimizi düşünmemeliyiz. Platon'un zihnine nüfuz etmek ve muhataplarının söyledikleriyle ne demek istediklerini anlamak iki ayrı görev değil, tek bir görevdir ve eğer konuşmacılarının söyledikleriyle ne demek istediklerini ve diyalogun kendisinin onların ne demek istedikleri hakkında düşünmemiz gerektiğini gösterdiğini sorgulamıyorsak, onun diyaloglarını okumaktan fayda sağlayamayız. Dahası, diyaloglar, Platon'un onları okuyucularını belirli önermelere -örneğin formların var olduğu, ruhun cisimsel olmadığı, bilginin yalnızca formların incelenmesi yoluyla elde edilebileceği vb.- ikna etmek için bir araç olarak kullandığını varsayarak en basit şekilde açıklanabilecek belirli özelliklere sahiptir. Sonuçta Platon bir karakterin ( her zaman olmasa da genellikle Sokrates) konuşmaya hakim olduğu ve diğer konuşmacıları (bazen başlangıçta dirençle karşılaştıktan sonra) sunulan argümanlara dayanarak belirli sonuçları kabul etmeleri veya reddetmeleri gerektiğine ikna ettiği bunca eseri neden yazmıştır? Bu soruyu yanıtlamanın tek makul yolu, bu diyalogların Platon tarafından, dinleyicilerini başlıca konuşmacı tarafından sunulan argümanlar ve sonuçlar üzerinde düşünmeye ve bunları kabul etmeye sevk edebilecek araçlar olarak tasarlandığını söylemektir. (Yasalar'da baş konuşmacının -Atina'dan gelen isimsiz bir ziyaretçinin- yasalara, felsefi temellerinin mümkün olduğunca eksiksiz bir şekilde açıklandığı " önsözlerin" eşlik etmesini önermesi dikkate değerdir. Yazılı metinlerin eğitici değeri böylece Platon'un baş konuşmacısı tarafından açıkça kabul edilir. Eğer önsözler kendilerinden bir şeyler öğrenmeye hazır olan yurttaşları eğitebiliyorsa, Platon diğer yazılı metin türlerinin de -örneğin kendi diyaloglarının- eğitici bir işlev görebileceğini düşünmektedir). Bu, Platon'un okuyucularının sadece eserlerini okuyarak ve inceleyerek bilge olabileceklerini düşündüğü anlamına gelmez. Aksine, tüm yazılarının felsefi sohbetler için tamamlayıcı yardımcılar olmasını istemiş olması kuvvetle muhtemeldir: eserlerinden birinde, Sokrates'in okurlarını yalnızca kitaplara güvenmemeleri ya da onları otorite olarak kabul etmemeleri konusunda uyarmasını sağlar. Sokrates, kitapların en iyi şekilde okuyucuların daha önce yaptıkları tartışmalarla ilgili hafızalarını canlandıran araçlar olarak kullanılabileceğini söyler (Phaedrus 274e-276d). Bilgili bir liderle yapılan bu yüz yüze konuşmalarda pozisyonlar alınır, argümanlar sunulur ve sonuçlar çıkarılır. Platon'un yazıları, içerdikleri argümanlar için sohbet tohumları atılmışsa en iyi sonucu verecektir.


7. Baskın konuşmacı olarak Sokrates


Platon'un eserlerinin çoğunda bizi başlıca muhataplarının vardığı sonuçları kabul etmeye (ya da muhaliflerinin tezlerini çürütmeye) ikna etmeye çalıştığını düşünürsek, diyaloglarında neden sıklıkla Sokrates'i baş konuşmacı olarak seçtiğini kolayca açıklayabiliriz. Muhtemelen Platon'un yazdıklarını okuyan çağdaş kitle arasında Sokrates'in pek çok hayranı da vardı. "Sokrates" adlı bir karakterin, adını aldığı tarihsel kişinin tüm entelektüel parlaklığına ve ahlaki tutkusuna sahip olacağını düşünmeye yatkın olacaklardı (özellikle Platon hatip "Sokrates "ine yaşamdakine benzer bir gerçeklik kazandırmak için özel çaba sarf ettiğinden ve onun duruşmasına ya da en iyi bilindiği özelliklerine atıfta bulunduğundan); ve "Sokrates" adlı karakteri çevreleyen aura, diyalogda söylediği sözlere hatırı sayılır bir ikna gücü kazandıracaktı. Dahası, eğer Platon felsefi teknik ve fikirlerinin çoğu için Sokrates'e borçlu olduğunu hissediyor idiyse, bu ona eserlerinin çoğunda Sokrates'e baskın bir rol atfetmesi için daha fazla sebep sunacaktı. (Bu konu hakkında daha fazla bilgi 12. bölümde yer almaktadır). Elbette Platon'un Sokrates'i neden bu kadar sık baş konuşmacı yaptığını açıklamanın daha spekülatif başka olası yolları da vardır. Örneğin, Platon'un "Sokrates" adlı bir figürün bir grup saf ve dalkavuk muhatabını safsatalar temelinde saçma sonuçları kabul etmeye ikna etmeyi başardığı bir dizi eser yazarak tarihsel Sokrates'in itibarını zedelemeye çalıştığını söyleyebiliriz. Ancak Platon'un eserlerinden bazılarını okuyan herkes, bu alternatif yorumlama biçiminin tamamen mantıksız olduğunu hemen fark edecektir. Platon eserlerinde okuyucuya Sokrates'in argümanlarının işe yaramadığına ve muhataplarının bunları kabul etmekle aptallık ettiğine dair açık işaretler yazmış olabilir. Ancak Menon, Phaidon, Devlet ve Phaedrus gibi eserlerde tam tersi yöne işaret eden pek çok mesaj vardır. (Ve Platon'un Sokrates'e duyduğu büyük hayranlık Savunma'sından da anlaşılmaktadır). Okuyucu, Sokrates'in muhataplarını ikna etmede başarılı olmasının (başarılı olduğu durumlarda) nedeninin argümanlarının güçlü argümanlar olduğuna inanmaları için her türlü cesaretlendirilir. Başka bir deyişle okuyucu, yazar tarafından bu argümanları kesin olarak olmasa bile en azından son derece çarpıcı ve dikkatli ve tam bir pozitif değerlendirmeyi hak eden argümanlar olarak kabul etmeye teşvik edilmektedir. Diyalogları bu şekilde yorumladığımızda, Platon'un zihnine girdiğimiz ve konuşmacılarının birbirlerine sundukları argümanların olumlu bir değerlendirmesini ona, yani yazarlarına atfettiğimiz gerçeğinden kaçamayız.


8. Diyaloglar arasındaki bağlantılar


Kendimizi sadece karakterlerinin ne tür insanlar olduğuna ve birbirlerine ne söylediklerine dair gözlemlerle sınırlamayıp, Platon'un neyi amaçladığına ve neye inandığına dair hipotezler geliştirmek için başka bir neden daha vardır. Platon üzerine ciddi bir çalışmaya giriştiğimizde ve eserlerinden sadece birini okumanın ötesine geçtiğimizde, kaçınılmaz olarak o anda okumakta olduğumuz eseri Platon'un yazdığı diğer pek çok eserle nasıl ilişkilendireceğimiz sorusuyla karşı karşıya kalırız. Kuşkusuz, diyaloglarının çoğu, ortamları ve katılımcıları açısından yeni bir başlangıç yapar: tipik olarak, Sokrates, çoğu zaman Platon'un başka hiçbir eserinde yer almayan bir grup insanla karşılaşır ve bu nedenle, bir yazar olarak, okuyucularına onların karakterleri ve sosyal koşulları hakkında bazı göstergeler vermesi gerekir. Ancak Platon'un karakterleri çoğu zaman, diğer eserlerinden birini ya da birkaçını okumamış olan okuyucuların anlamakta zorlanacağı ifadelerde bulunur. Örneğin Phaidon'da (73a-b) Sokrates, ruhun ölümsüzlüğüne dair bir argümanın, insanlara belirli türden sorular sorulduğunda ve bunlar şemalarla desteklendiğinde, şemalardan ya da sorularda verilen bilgilerden hareketle sıfırdan öğrenmediklerini, cevaplara dair bilgilerini kendi içlerinden devşirdiklerini gösterecek şekilde cevap vermelerinden kaynaklandığını söyler. Bu açıklama Meno'yu okumamış bir dinleyici kitlesi için pek bir değer taşımayacaktır. Birkaç sayfa sonra Sokrates muhataplarına eşitliğin kendisi (eşitlik formu) hakkındaki ön bilgimize ilişkin argümanın, diğer formlar için de geçerli olduğunu söyler. - güzel, iyi, adil, dindar ve soru sorma ile cevaplamaya dahil olan tüm diğer şeyler için (75d). Soru sorma ve cevaplamaya yapılan bu atıf, Sokrates'in muhataplarına "X nedir?" şeklinde sorular sorduğu bir dizi diyalogla henüz karşılaşmamış bir okuyucu tarafından iyi anlaşılmayacaktır (Euthyphron: Dindarlık nedir? Lakhes: Cesaret nedir? Kharmides: Ölçülülük nedir? Büyük Hippias: Güzellik nedir? bkz. Dancy 2004). Belli ki Platon, Phaidon okuyucularının diğer eserlerini zaten okumuş olduğunu ve onlardan öğrendikleri tüm dersleri mevcut tartışmaya taşıyacaklarını varsaymaktadır. Bazı yazılarında, Platon'un karakterleri konuşmalarının başka bir gün devam edeceğine işaret eder ya da yakın zamanda yaptıkları konuşmalara geri dönerler: böylece Platon bize Theaitetos, Sofist ve Devlet Adamı'nı sırayla okumamız gerektiğine işaret eder; ve benzer şekilde, Timeos'un açılışı bizi Devlet'e geri gönderdiğinden, Platon okuyucularına bu iki eser arasında bir bağlantı aramaları gerektiğini belirtir.


Diyalogların bu özellikleri Platon'un yazdığı her eserde tamamen sıfırdan başlayamayacağının farkında olduğunu gösterir. Yeni fikirler ortaya atacak ve yeni güçlükleri gündeme getirecektir, ancak aynı zamanda okuyucularının diğer diyalogların muhatapları tarafından yapılan konuşmalara aşina olmalarını bekleyecektir - bu muhataplar arasında bazı değişiklikler olsa bile. (Menon Phaidon'da yeniden ortaya çıkmaz; Timeos Devlet'in konuşmacıları arasında değildir). Platon neden baskın karakterlerine (Sokrates, Elealı ziyaretçi) bir diyalogdan diğerine aynı noktaları yeniden teyit ettirir ve daha önceki eserlerde ortaya konan fikirler üzerine eklemeler yaptırır? Eğer diyaloglar yalnızca düşünceyi kışkırtmak -sadece zihin egzersizleri- amacını taşısaydı, Platon'un baş karakterlerini tutarlı ve sürekli gelişen bir doktrinle özdeşleştirmesine gerek kalmazdı. Örneğin, Sokrates çok sayıda diyalog boyunca form diye bir şey olduğunu savunmaya devam eder ve bu sürekliliğin Platon'un bu doktrini okuyucularına tavsiye ettiğini varsaymaktan daha iyi bir açıklaması yoktur. Dahası, Sokrates'in yerine Elealı ziyaretçi geçtiğinde (Sofist ve Devlet Adamı'nda), formların varlığı kabul edilmeye devam eder ve ziyaretçi ruhlar ve formlar gibi cisimsiz nesneleri dışlayan her türlü gerçeklik anlayışını eleştirir. Başka bir deyişle Eleatik ziyaretçi, pek çok açıdan Sokrates'in savunmak zorunda bırakıldığı metafiziğe benzer bir metafiziği savunur. Yine bu sürekliliğin en iyi açıklaması, Platon'un her iki karakteri de -Sokrates ve Elealı ziyaretçi- kendisinin benimsediği ve okurlarının da benimsemesini istediği bir doktrinin sunulması ve savunulması için birer araç olarak kullanmasıdır.


Not: Stanford Felsefe Ansiklopedisi'nde yayınlanan bu makale, https://plato.stanford.edu/ adlı siteden alınmış ve Burcu Yanık Leblebici tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Orijinal metine ulaşmak için:

https://plato.stanford.edu/entries/plato/

32 görüntüleme

Comments


bottom of page