top of page

Mesele Dünyayı Değiştirmektedir!

Bir Karl Marx problemimiz var. İstesek de istemesek de bu herkesin problemidir. Bu problemi herkes kendi açısından kalıcı olarak çözmeden kimsenin kendi yaşamına tatmin edici bir içerik kazandırması mümkün değildir.


Nedir bu problem ve neden herkesin problemidir? Problem, Marx’ın ünlü 11. Feuerbach-tezinde ifadesini bulur. Bu teze göre filozoflar dünyayı yalnızca farklı biçimlerde yorumlamışlardır. Fakat mesele dünyanın değiştirilmesindedir.


Bu neden bir problemdir?


Marx’ın bu tezi hem çoğu dostları tarafından hem de hasımları tarafından felsefeden vazgeçmeye bir çağrı olarak alınmıştır. Filozoflar sanki gevezelik yapmaktan başka bir şey yapmamıştır ve yapmamaktadır. Öyleyse mesele gevezelik yapmak değil, dünyayı değiştirmek, devrimcilik yapmak, devrim yapmaktır. Çoğu dostları, Marx’ın bu sözleri üzerine iki dakika bile düşünmeden kısadan hisse felsefeden vazgeçmişlerdir. Bunu yapanlar genellikle felsefe bilmeyen ‘iyi niyetli’ yoldaşlarıydı.


Hasımları ise Marx’ın sözü üzerine düşünmek yerine çağdaş yoldaşlarının yanlış tutumuna bakarak, Marx’ın felsefeden vazgeçmeye çağırdığını iddia ettiler. Bunlar genellikle akademik eğitim almış yaptıklarını bilerek yapan kişilerdi.


Bunların en ünlülerinden birisi Martin Heidegger’dir örneğin. Türkçe altyazılı bir videosunda Marx’ın söz konusu tezinin temellendirilmemiş olduğunu söylerken yutkunduğunu, cümleyi ağzından çıkarmak için, sanki söyleyeceği kendisini de ikna etmemiş olacak ki, tümceyi seslendirirken içinde ikileme düştüğünü, zorlandığını görüyoruz.


Bu bir problemdir, hatta herkesi ilgilendiren büyük bir problemdir, çünkü dünya tarihinde en etkili olmuş bir filozofun dünyayı değiştirirken felsefeden vazgeçmeye çağırdığından hareket ediliyor ve iddia ediliyor. Bırakalım dünyayı değiştirmek gibi zor ve karmaşık bir eylemi, hayatımızda herhangi ciddi bir eylemi felsefesi gerçekleştirmek mümkün müdür? Bu bakımdan Marx problemine bir yanıt bulmak bir nevi herkesi ilgilendiren bir probleme yanıt bulmak olarak alınabilir.


Fakat bu problem ülkemizin yakın geçmişinde yaşanan büyük politik tartışmalara da konu olmuş ve tartışmaları da yönlendirmiş olan bir problemdir de. Bu problemin üzerine gitmek, bu açıdan ülkemizin yakın siyasi geçmişinde ve toplumsal olaylarda önemli role sahip olmuş bir konuya da ışık tutacaktır.


Tezler Hakkında Bazı Bilgiler


Marx, “Feuerbach Üzerine Tezler” başlığını taşıyan ve on bir tezden oluşan tezleri, 1845’te kaleme almıştır. Not defterine, ağırlıklı olarak Friedrich Engels ile, kısmen de Moses Hess, Joseph Weydemeyer ve Roland Daniels’in katkılarıyla yazdığı “Alman İdeolojisi” ile aynı yılda yazılmıştır. Engels, Tezleri 1886 yılında Marx’tan kalan manuskripler arasında bulmuştur.


Carl Nicolai Starcke’nin 1885 yılında yayınlanan “Ludwig Feuerbach” adlı kitabı vesilesiyle kaleme aldığı “Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu” adlı kitabını kaleme alırken, “Alman İdeolojisi” adlı ortak çalışmalarını çıkarıp yeniden okumak isterken keşfeder. Tezleri, bu çalışmasının 1888 yılında gözden geçirilmiş ikinci baskısı ile birlikte yayınlar.


Engels’e göre, Tezlerde, Marx ile beraber temellendirdikleri “yeni dünya görüşünün dâhiyane tohumu ortaya konmuştur”. “Hiçbir şekilde yayınlamak için düşünülmemiştir.” Sanki aniden oluşan bir beyin fırtınasını not etmek istercesine hızlıca yazılmıştır. Fakat söz konusu olan ve bugün artık Marx’ın adı ile anılan yeni dünya görüşünün “paha biçilmez ilk belgesi” olarak görülmelidir.


On Birinci Tezin Tezlerdeki Açık Anlamı


Marx, materyalist bir filozoftur. Tezlerin amacı “şimdiye kadar olan tüm materyalizmin temel noksanını” belirlemek ve eleştirerek yeni dünya görüşü çerçevesinde aşmaktır. Şimdiye kadar olan materyalizm mekaniktir. Nesne odaklı düşünmektedir. Doğayla olan ilişkisinde insanın yaratıcı ilişkisini görememektedir.


Feuerbach da Fransız materyalistleri gibi “etkin tarafı” görememektedir. Fakat etkin taraf, yani dünyayla ilişkisinde insanın yaratıcı eylemi dikkate alınmazsa düşüncenin gerçeğe uygun olup olmadığı sorusuna yanıt vermek mümkün olmayacaktır. İnsana mekanik materyalist yaklaşım, Engels’in yukarıda andığım metninde gösterdiği gibi, insanı basit bir şekilde çevresinin bir ürünü olarak almaktadır ve insanın çevresi üzerindeki değiştiren dönüştüren etkinliği görülmemektedir.


Bu bakımdan “eski materyalizm” insanı etkin bir varlık olarak kavrayamadığı için, insanı tekilleştiren burjuva toplumunu aşan bir perspektifi de yakalayamıyor. Bu nedenle Marx, eski materyalizmin sınırlarını aşmak için, diyalektik felsefenin yöntem ve araçlarıyla eski materyalizmi de kapsayarak aşmak istemektedir.


Bu ancak diyalektik bir bakış ile mümkündür. İnsanın dünyayı aktif bir şekilde değiştiren ve dönüştüren bir varlık olarak kavranması yalnızca diyalektik bir felsefe ile mümkün olacaktır. Bu açıdan Marx’ın, felsefeyi reddetmesi şöyle dursun, aksine felsefeyi talep ettiğini görüyoruz.


Klasik Alman Felsefesi ve On Birinci Tezin Tarihsel Anlamı


Marx’ın 11. Feuerbach tezi, yukarıdakinden daha kapsamlı olarak, Klasik Alman Felsefesi bağlamında ele alınırsa ulaşılacak sonuç yine aynı olacaktır. Şöyle ki; Klasik Alman Felsefesinin kendisine dair bir özkavrayışı vardır. Bu kavrayışı, kavramın geniş anlamında felsefeyi temellendirmek ve felsefeyi gerçekleştirmek olmak üzere iki boyutuyla düşünmek mümkünüdür. Bu iki boyutlu amacı bir yanıyla felsefenin kurulması ve diğer yanıyla halka ‘filozofun gözüyle bakma’ kapasitesi kazandıracak olan felsefenin halkta gerçekleşmesi olarak tanımlayabiliriz.


Marx, tüm düşünümlerinde, Feuerbach Üzerine Tezler’inden de görülebileceği gibi kendisini bu tarihle ve konmuş olan bu erek ile ilişkilendirir. Tezler’i yazdığında Feuerbach’ın felsefi duruşunu Alman felsefesinde doruk noktası olarak görmektedir. Engels, Alman felsefe tarihinin doğru kavranması bakımından vazgeçilmez olan “Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu” adlı klasik metninde, Feuerbach’ın “Hıristiyanlığın Özü” adlı eseri yayınlandığında Marx’ın ne kadar çok heyecanlandığını görmek için “Kutsal Aile” adlı kitaplarının okunmasını önermektedir.


Marx’ın “Filozoflar dünyayı yalnızca farklı biçimlerde yorumladı, mesele onu değiştirmektir” sözlerinde felsefeye olan saklı talebi görünür kılmak için biri Alman felsefesine, diğeri genel olarak modern felsefeye dair toplam olarak iki belirlemeye dikkat çekmemiz gerekmektedir.


Marx’ın 11. Feuerbach tezinin geriplanını açıklamak için öncelikle Heinrich Heine’nin Hegelci felsefenin modern felsefe tarihindeki yerini tanımlamak için yapmış olduğu bir belirlemeyi hatırlamak gerekmektedir. Heine, Marx ve Engels’in de katıldığı bir belirlemesinde Hegelci felsefe ile felsefenin tamamlandığını belirler. Hegelci felsefe ile modern felsefe bir özgürlük felsefesi olarak kurulmasını tamamlamıştır.


Heine, “Almanya’da Din ve Felsefe Tarihi Üzerine” adlı eserinde “Felsefi devrimimiz son bulmuştur. Hegel, onun büyük dairesini tamamlamıştır.” der. Ünlü Alman filozofu Kant’ın “Saf Aklın Eleştirisi” ile başlayan, onun takipçisi olan Fichte’nin “Bilim Öğretisi” ile devam eden ve Schelling’in felsefi sahnede belirmesiyle Klasik Alman Felsefesi “aşkınsal felsefe” ve “doğa felsefesi” olarak ikiye ayrışır. Hegel, bütünlüğü kaybolan Alman felsefesini yeni bir senteze kavuşturmakla felsefi devrimi tamamlar. Alman felsefesinin kendisini özgürlük bilimi olarak temellendirmek olan birinci amacı gerçekleşmiştir.


Klasik Alman Felsefesinin ikinci amacının ne olduğunu Fichte’den öğreniyoruz. Fichte, “Çağımızın Temel Özellikleri” adlı eserinde insanlık tarihini kat etmiş aşamalar bakımından beş evreye ayırır. Birinci aşama “insan soyunun masumiyet durumudur”. Bunu ikinci aşamada “akıl içgüdüsü evresi” takip eder. Bu evrede akıl içgüdüsü dışsal zorlama olan bir otoriteye dönüşmüştür. Bu aşamada aynı zamanda pozitif öğreti ve yaşam sistemleri hâkimdir. Bu sistemler ilk ilkelere kadar geri gidilememesine karşın insandan “körce inanmasını” ve “koşulsuz itaat talep eder”. Bu ilk iki aşamayı üçüncü aşamada “doğrudan hükmeden otoriteden kurtulma evresi” ve dördüncü aşamada “akıl bilimi çağı” gelir. Akıl bilimi çağında “gerçek en yüce olan” olarak tanınmıştır, kör inanç değil. Fichte bu çağı, körce itaat talep eden çağdan farklı olarak, aynı zamanda “yükselen gerekçelendirme durumu” olarak tanımlar. Buna karşın kör inanç evresi “tamamlanmış kötülük durumu” olarak belirlenir. Fichte’nin “akıl sanatı çağı” olarak çağ, henüz kurulacak olan çağdır. Bu çağ “insanlığın emin ve yanılmaz bir el ile kendisini uzlaşılan aklın ifadesi olarak inşa ettiği” çağdır. Bu çağda gerçek sadece bilimcilerin değil, tüm insanlığın meselesi haline geldiği çağdır. Beşinci çağ henüz kurulacak olan çağıdır.


Hegel’in, Heine’ye göre felsefenin teorik kuruluşunu tamamladığı çağ, Fichte’nin dördüncü çağına denk gelmektedir. Beşinci çağ felsefenin halkta gerçekleşeceği, herkesin, yani tüm insanlığın filozofun gözüyle bakmasını öğrendiği ve bu nedenle gerçeği sahiplendiği çağdır. Marx’ın “mesele dünyayı değiştirmektir” belirlemesi, Fichte’nin beşinci çağında felsefenin halkta, yani tüm insanlıkta gerçekleşmesini talep ettiği çağı ile ilgilidir. Bu bakımdan da Marx’ın 11. Feuerbach tezi felsefeyi reddetmez, tersine, felsefenin halkta gerçekleşmesini talep eder.


René Descartes’ın Düşünerek Varolması ve Marx’ın Tezi


Marx’ın 11. Feuerbach tezinin kapsamlı ve derinlikli anlamını açığa çıkarabilmek için onun geriplanını oluşturan modern Avrupa felsefesiyle de ilişkisine dikkat çekmek gerekmektedir. Bilindiği üzere modern felsefenin kurucularından Descartes, ünlü deyişi olan “düşünüyorum, o halde varım” ile modern felsefeyi temellendirmeyi amaçlamıştır. Bu ilke, herkeste olduğu belirtilen akıl kapasitesine dayalı olarak herkesin düşünme özgürlüğünü statü, güç ve mertebeden bağımsız olarak talep eder. Zira düşünmede ve söz sahipliği konusunda herkes özgür ve eşittir.


Marx’ın felsefi düşünümü bu ilkenin gerçekleşme koşullarıyla ilgilidir. Klasik Alman Felsefesinin içeriği, Descartes’ın düşünüyorum ilkesinin felsefi bir sistem olarak nasıl mümkün olduğunu göstermek ile ilgilidir. Hegel, ortaya koyduğu felsefi kuramıyla bunun nasıl mümkün olduğunu, idealist temelde de olsa göstermiştir.


Şimdi Marx açısından mesele, idealist felsefi sistemin dönüştürülerek ekonomi politiğin eleştirisine uyarlamaktır, çünkü modern toplum ekonomik bir toplum olduğu için insanın düşüncesini esir alıp hapsetmiştir. Eş deyişle Marx, materyalist açıdan dönüştürdüğü felsefeyi eyleme geçirerek ekonomi politiğin bir eleştirisini sunmak istemektedir. Ancak bu şekilde düşünce ekonomik hapsinden kurtulacaktır. Bu nedenle Marx’ın başyapıtı olan “Das Kapital”in alt başlığı ekonomi politiğin eleştirisidir. Bu bakımdan da Marx, felsefeyi reddetmek şöyle dursun, tam tersine, felsefeyi talep etmek, felsefeyi gerçekleştirmek istemektedir.


Sonuç olarak 11. Feuerbach tezi felsefeden vazgeçmeye değil, felsefeyi yaşamın her alanında gerçekleştirmeye bir çağırıdır.

58 görüntüleme

Comments


bottom of page