top of page

Kimler Felsefe Yapabilir?

Güncelleme tarihi: 24 Oca 2023


Felsefeyle tanışan insanlar için ilk sorun felsefenin ne olduğunu anlamaya çalışmak oluyor. Kısa zamanda da felsefenin herkes tarafından kabul edilmiş bir tanımının olmadığı bilgisiyle karşılaşıyoruz. Ancak biz, filozofların sorgulamalarını referans alarak, genel hatlarıyla “Felsefe, her şey üzerine sistemli olarak düşünmedir” diyebiliriz. Filozoflar içinde yaşadıkları dönemin birer insanı olarak dünyaya bakmış ve her insan gibi doğrudan ya da dolaylı olarak etraflarında olanlarla ilgili düşünmüşler. Filozoflar gibi bizler de hayatımızdaki karşılaşmaların üzerine durup düşündüğümüzde, doğal olarak felsefe yapma eğilimi gösterebiliriz.

Hemen herkes hayatının bir anında sevgi, adalet, özgürlük gibi kavramların üstüne düşünmüştür. Üstelik bunu etrafımızı fark ettiğimiz ilk zamanlarda yani hatırlayamayacağımız kadar küçük yaşlarda yapmaya başlarız. Şanslı bir çevrede büyüyorsak sorduğumuz soruları konuşabileceğimiz büyükler yardımıyla, kavramlar üzerine düşünmeye devam edebiliriz. Ancak pek çoğumuz büyüdükçe soru sormaktan çok, cevap verebilmenin önemli olduğuna dair inancını arttırır. Yani artık bizim için sevginin ne olduğunu düşünmektense kabul görmüş sevgi anlayışını kullanmak daha rahattır. Bu durumda doğal olarak eğilim gösterdiğimiz felsefi düşünce, önemini kaybetmeye başlar. Kant “Aydınlanma nedir?” adlı makalesinde düşünmeye ilişkin bu tutumumuzu bir ergin olmama hali olarak tanımlar ve “Benim yerime düşünen bir kitabım, vicdanımın yerini tutan bir din adamım, perhizim ile ilgilenerek sağlığım için karar veren bir doktorum oldu mu, zahmete katlanmama hiç gerek kalmaz artık. Para harcayabildiğim sürece düşünüp düşünmemem de pek o kadar önemli değildir; bu sıkıcı ve yorucu işten başkaları beni kurtaracaktır çünkü.” diye devam eder.

Doğalında sahip olduğumuz bu merak etme ve sorgulama becerimizi zaman içerisinde kaybetmeye başlıyoruz. Toplumsallaşmada önemli bir role sahip olan okulun bu konudaki etkisi, bana göre yadsınamaz. Okullaşma sürecinde elimizde tuttuğumuz boş bardakların öğretmenlerimiz tarafından doldurulması gerektiğini öğreniyoruz. Hatta bu talebi karşılamak için öğrenilenleri aktarmada da oldukça başarılı olabiliyoruz ama özgün düşünme konusunda bir şeyler eksik kalıyor. Felsefeye özü gereği bir sorgulama ve düşünce etkinliği deriz. Ancak felsefe de eğitim hayatımızın genel eğiliminden nasibini alıp karşımıza oldukça didaktik bir biçimde çıkıyor. Daha önce felsefeyle hiç tanışmadıysak, lise yıllarımızda aldığımız felsefe dersinin sonucunda felsefeyi, ilkçağ filozoflarından başlayarak 20.yy a kadar geçen süreçte filozofların söylediklerini ezberlemeye çalışıp diğer taraftan da odak noktasında eleştirel düşünmenin yattığına ikna olmamız gereken çelişkili bir disiplin olarak tanıyoruz.

Bu durumda “Nasıl bir felsefe eğitimi olmalı” sorusu önem kazanıyor. Son dönemlerde çocuklarla felsefe çalışmaları bu soru için alternatif bir cevap olarak karşımıza çıkıyor. Genel kabul, çocukların soyut düşünme becerisine sahip olmadığı için felsefe yapamayacağı yönündeydi. Ancak popüler hale gelen bu yöntem, genel kabulün aksine çocukların doğalında sorgulama yapabildiğini ve felsefi düşünce becerilerinin geliştirilebileceğini gösteriyor. Yani aslında bizler küçük yaşlarda felsefe yapabilme becerisine sahipken büyüdüğümüzde bunu genellikle kaybediyoruz. Bu durumda belki de esas sorumuz “Büyüklerle felsefe nasıl olur?” olmalı.

J. Gaarder, Sofinin Dünyası kitabında insanları tavşanın tüylerinin arasında rahatça yaşayan böceklere benzetir. Ancak bazı insanlar rahatlarını bırakıp gerçekte ne olduğunu anlamak ister. Eleştirel düşünce bir merdiven gibi bizi bu tüylere tırmanıp etrafa bakmaya davet eder. Çocuk cesaretimizle düşünüp tüylere tırmanabilmek umuduyla.

250 görüntüleme

Comments


bottom of page