"İşler nasıl?" diye sordu bir arkadaşım. "Yoğun, ama işler hafiflediğinde dinlenmek için biraz zaman ayıracağım," diye yanıtladım. Son zamanlarda ne zaman nasıl olduğum sorulsa kendimi bu cevabın bir varyasyonunu verirken yakaladım. "Çok işim var ama umarım gelecek hafta daha iyi olur." Sürekli meşgul olmak bize güven verici gelebilecek bir üretkenlik yanılsaması verebilir, ancak hayattan zevk alamayacak kadar meşgul olma riskimiz yok mu?
Bazı insanlar için meşgul olmak ne yazık ki bir seçenek değil. Eğitim masraflarını karşılamak için yarı zamanlı çalışan öğrenciler, ayakta kalabilmek için iki işte birden çalışan ebeveynler... Herkes zamanını kendi uygun gördüğü şekilde yönetme lüksüne sahip değil. Ancak birçok insan bu esnekliğe sahip olmasına rağmen, bir adım geri çekilip şunu sormadan bir görevden diğerine koşturuyor: Bunlardan gerçekten keyif alıyor muyum? Yoksa bu görevler beni hayattan zevk alamayacak kadar meşgul mü ediyor?
Araştırmalar, insanların kendilerine anlamsız gelse bile, meşgul olmak için ne gerekiyorsa yapma eğiliminde olduğunu gösteriyor. Houston Üniversitesi'nden Dr. Brené Brown "çılgınca meşgul olmayı" hayatımızın gerçekleriyle yüzleşmekten kaçınmak için kullandığımız bir uyuşturma stratejisi olarak tanımlıyor.
Aylaklıktan korkuyoruz çünkü durmak, hayattan ne istediğimizi ve şu anda sahip olduklarımızı gerçekten düşünmek zorunda kalmak anlamına geliyor. Bazen aradaki fark o kadar büyüktür ki hamster çarkında kalmayı tercih ederiz.
Meşgul olmak bir savunma mekanizmasıdır. Sadece var olmaktan kaçınmanın bir yoludur. Sorumluluklar, son teslim tarihleri, uzun bir görev listesi... Duyularımıza aşırı yüklenmek bizi doğru yönde ya da en azından bir yönde ilerlediğimize inandırabilir. Ancak hiç düşünmeden üstesinden geldiğimiz görevlerin sürekli döngüsü bizi genellikle yerinde saymaya iter. Kim yıl sonunda eski yapılacaklar listesine gururla bakar ve şöyle düşünür: "Vay be, bu yıl ne kadar çok işin üstesinden gelmişim"?
İlerlemeyi ürettiğimiz işin miktarıyla ölçmek yerine, işimizin kalitesini göz önünde bulundurmalıyız. Genellikle harici olarak tasarlanmış ölçütlerle ölçüldüğü gibi sadece çıktının kalitesini değil, zihinsel ve fiziksel refahımız üzerindeki etkisinin kalitesini de. "İş entelektüel açıdan teşvik edici miydi, yeni bir şeyler öğrendim mi, merakımı geliştirmeme yardımcı oldu mu, bana ilginç insanlarla bağlantı kurma fırsatı verdi mi?" gibi sorular, çalışmak hayatımızın bu kadar büyük bir bölümünü temsil ettiğinde sorulması gereken mantıklı sorulardır.
"Aynı nehre iki kez giremezsiniz, çünkü sürekli başka sular akar," demiş Herakleitos. Zaman da bir nehir gibidir. Hayattan zevk alamayacak kadar meşgulseniz -arkadaşlarınızla ve ailenizle vakit geçiremeyecek kadar meşgulseniz, resim yapmayı ya da gitar çalmayı öğrenemeyecek kadar meşgulseniz, yürüyüşe çıkamayacak kadar meşgulseniz, kendiniz için güzel bir şeyler pişiremeyecek kadar meşgulseniz- bu anlar geçip gidecek ve o zamanı asla geri getiremeyeceksiniz.
Çok geç olduğunu düşünebilirsiniz. Ama değil. Pek çok insan gibi ben de zaman kaygısı yaşıyorum -yeni bir şeye başlamak ya da başarmak için çok geç olduğu düşüncesi sürekli tekrarlanıyor- ancak gerçek şu ki önünüzde muhtemelen daha uzun yıllar var. "İyi geçirilen zamanın" sizin için ne anlama geldiğini tanımlamak ve bu anlara yer açmak, gelecekteki kendinize verebileceğiniz en büyük hediyelerden biridir.
Bir dahaki sefere yeni bir şeyler öğrenmeyi düşündüğünüzde ya da bir arkadaşınız size birlikte bir şeyler yapmak ya da sohbet etmek isteyip istemediğinizi sorduğunda ve otomatik cevabınız: "Çok meşgulüm" olduğunda, gerçekten çok meşgul olup olmadığınızı ve eğer öyleyse, bu meşguliyetin uzun vadede sizin için yeni bir şeyler öğrenmekten ya da arkadaşınızla vakit geçirmekten daha değerli olup olmadığını düşünmek için birkaç dakikanızı ayırın.
Belki de aslında heyecan verici ama her şeyi tüketen bir proje üzerinde çalıştığınız geçici bir dönemden geçiyorsunuzdur ve bu sorun değildir. Son derece tutkulu hissettiğiniz bu tür faaliyetler aslında besleyicidir. Ancak "çok meşgulüm" cevabı tekrarlayan bir yanıtınız haline geliyorsa, bu kadar uzun bir süre boyunca bu kadar heyecanlı olmanın mümkün olup olmadığını düşünmek isteyebilirsiniz.
Yine, eğer durum buysa, şanslısınız- sorun şu ki, genellikle alternatifini düşünmek için zaman bile ayırmıyoruz, yani zihnimizi işle uyuşturuyoruz. Heyecan verici işlerle meşgul olmak iyidir. Hayattan zevk alamayacak, sevdiğiniz insanlarla vakit geçiremeyecek ve potansiyelinizin tamamını keşfedemeyecek kadar meşgul olmak iyi değildir. Eğer seçme şansı olan insanlar arasındaysanız, içinde bulunduğunuz şanslı durumdan en iyi şekilde yararlanmayı düşünün.
Not: Anne-Laure Le Cunff’un kaleme aldığı bu yazı, https://nesslabs.com/ adlı siteden alınmış ve www.felsefearenasi.com.tr editörleri tarafından Türkçeye çevrilmiştir:
https://nesslabs.com/too-busy-to-enjoy-life
Comments