Değer Oluşturabilen Bir Varlık Olarak İnsan
Aristoteles’in “Metafizik” adlı eseri “İnsan doğası gereği bilmek ister.” diye başlar. İnsanlar için bilme isteği sorgulama faaliyetinden ayrı düşünülemez. Sabah gözümüzü açtığımız an itibariyle merak etmeye ve soru sormaya başlarız. “Saat kaç?”, “Kahvaltıda ne var?”, “Bugün okul nasıl geçecek?”, “Dondurma yiyebilecek miyim?”… Günümüzün geri kalanında da yaptığımız faaliyetlere göre sorularımız çeşitlenerek devam eder. Tüm bu sorulardaki ortak nokta, bu soruların hayatımızdaki pratiklerle yani günlük deneyimlerimizle ilgili olmasıdır. Şüphesiz bunlar, hayatımızı devam ettirebilmemiz için olmazsa olmaz sorulardır ve bize kolaylık sağlar. Bu yönüyle de bizim için gereklidir. Peki, Aristoteles’in bahsettiği merak bu sorulara kaynaklık eden bir merak mı?
Felsefi soruların günlük hayatımızın içinde somut karşılığı olmak zorunda değil. Hatta belki de günlük sorularımızın bittiği yerde başlar. Çünkü gündelik kaygılarımızdan ziyade düşünsel kaygılarımızla ilgilidir. Çoğunlukla bizi, kendimizle baş başa kalmaya zorlar. Tabii ki bu sorular, yaşantımızdaki somut bir deneyimin etkisiyle ortaya çıkabilir. Hatta günlük hayatımızda bize yön verebilir. Ancak merakımıza kaynaklık eden sorumuz, söz konusu tekil yaşantıyı aştığı zaman bir felsefe sorusu olarak kabul edilir.
Nermi Uygur “Felsefe Sorusunun Niteliği” adlı makalesinde felsefe sorularını öze ilişkin “Nedir?” soruları olarak tanımlar. “İnsan özü gereği nedir?”, “Mutluluk nedir?”, “Adalet nedir?” soruları buna örnek verilebilir. Yani dünyayı anlamamızı sağlayan kavramların özüne yönelik “Nedir?” soruları felsefi sorulardır. Günlük hayatımızda karşılaştığımız herhangi bir durumda neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar verirken bilginin referansını sorgulayabiliriz. Ancak “Bilgi nedir?” sorusu, bilgi kavramının özüne yönelmemizi zorunlu kılar.
Gündelik soruların hayatımızı kolaylaştırmasının karşısında felsefe sorularının böyle bir amacının olmaması, belki de bu iki soru tipi arasındaki en önemli farklardan biri. Hatta felsefe sorularının zaman zaman hayatımızı zorlaştırdığı bile olabilir. Günümüzde pratiklik/kolaylık giderek daha değerli kabul edilirken felsefenin pratikte bir yararının olmaması, onu daha önemsiz kılar mı?
Burada hayatımızı devam ettirmek ile değer oluşturabilen bir insan olarak hayatımızı devam ettirmek arasında bir ayrım karşımızda belirir. Felsefi sorular, günlük deneyimlerimizin ötesinde, insanlara değer oluşturma olanağı sağlayan sorulardır. Üstelik kanımca insan, bu yönüyle diğer canlılardan çoğunlukla ayrılır. Tüm yaşadıklarımızı, değerlerimize göre anlamlandırmaya çalışırız. Biriyle tanıştığımızda sevip sevmeyeceğimize, gelecekte yapmayı istediğimiz mesleğimize, bir sanat eseri karşısındaki yorumlarımıza, yaşadıklarımızın adaletli olup olmadığına karar verirken farkında olsak da olmasak da kendi kendimize yönelttiğimiz felsefe sorularını cevaplamaya çalışırız. Yani felsefe bize şehrin en iyi kahvecisinin nerede olduğunu söylemez ama daha adil bir toplumda yaşayabilmemiz için “Adalet nedir?” sorusuna cevap aramamızı sağlar.
Bu bakımdan felsefe, bize ne kadar da insan kalabileceğimizi gösteren soruları sordurtacaktır. Sadece nefes alıp veren bir insanın değil, bir birey olarak kendini var edebilen her insanın, ucundan kıyısından felsefenin rahatsız edici sorularına yolu düşecektir.
Kuçuradi’nin bu sene Dünya Felsefe Günü için yayınladığı mesaj şöyle:
“Bu gün vesilesiyle çeşitli ülkelerde yaygınlaşan Felsefe etkinlikleri, dünyada Felsefenin yeni bir ivme kazanmasını sağlamış, aynı zamanda da Felsefeden beklenenlerin artmasına yol açmıştır. Ne var ki, Felsefeye olan ilginin artması, diğer yandan ise postmodernizmin “anything goes/ne olsa olur” motto’sunun da ivme kazanmasıyla, etik değer bilgisinden habersiz insanların yol açtığı olaylar da artış göstermiştir: Arkadaş grupları eğlenmek için birbirine işkence yapabiliyor ve bunu yaparken çektikleri videoları milyonlar seyrediyor; “ben intihar edeyim mi, etmeyeyim mi?” diye internet arkadaşlarına soran bir genç kıza internet arkadaşlarının %65’i “et!” diyebiliyor, genç kız da bunun üzerine intihar ediyor.
Hergün medyada rastladığımız çok sayıda bu türlü “haber”ler, postmodernizmin girdiği çıkmaz sokağın duvarına nasıl toslayıp durduğunu gösteriyor. Bu da, kimilerinin “hakikat ötesi” adını da verdiği ve etik değerlerin yaşamda herhangi bir rol oynamadığı, “herşeyin” yapılabildiği bu çağdan, insanlık olarak çıkış yoluna artık girmemiz gerektiğini düşündürüyor.”
Thales’in “Evrenin ana maddesi nedir?” sorusuyla başladığımız felsefe yolculuğumuza bugünlerde değer oluşturabilen insanlar olarak sıkıca sarılmalıyız.
Comments