top of page
Yazarın fotoğrafıFelsefe Arenası

Aristoteles ve Derin Ekolojinin Kökeni


Doğayı ancak onu kaybettikten sonra sevmeye başlamamız trajiktir.


Doğal dünyaya dalmış kültürler, günlük yaşamları vahşi doğada hayatta kalma mücadelesiyle tanımlanan topluluklar, doğayı romantikleştirmezler. Onlar için doğa, aşılması gereken bir dizi engeldir. Küçük beton dairelerimizde oturan, etrafı vızıldayan, bipleyen makinelerle çevrili bizler için doğa, daha iyi bir dünyanın ütopik hayali, anlam yüklü bir kelime ve kayıp bir cennet vaadi haline geliyor.


İlginçtir ki, en modern doğa felsefeleri, örneğin Arne Naess'in Derin Ekoloji'si, antik Yunan filozofu Aristoteles'e (MÖ 385-322) kadar uzanır. Aristoteles, evrendeki her şeyin kendine özgü bir mükemmelliğe sahip olduğu fikrine sahipti - maksimum potansiyeline ulaşmanın, olabileceğinin en iyisi olmanın bir yolu.

Bu açıkça insan için de geçerlidir. Aristoteles "En iyi insan türü nedir?" diye sorar. Bizi özel ve doğadaki diğer tüm şeylerden farklı kılan nedir? Ona göre iki şey vardır: rasyonelliğimiz ve ahlaki iyiliğimiz yani erdemlerimiz. O halde en iyi insanlar, bu iki yönlerini mümkün olan en üst düzeyde geliştirmiş olanlardır: hem en akılcı hem de en erdemli insanlardır. Böyle insanlar bilge olurlar, aynı zamanda dünyada başarılı, mutlu ve ahlaki açıdan iyi olurlar.


Sadece insanlar varlığın bu en yüksek aşamasına ulaşabilir çünkü bunu yapmak için gerekli rasyonaliteye sadece biz sahibiz. Ancak şeylere bakarsak, bazılarının içlerinde var olan amacı diğerlerinden daha iyi yerine getirdiğini de görebiliriz ve bu derin ekolojinin ana noktalarından biridir: doğa sadece bizim için değil, kendisi için de buradadır. Bir kalem iyi bir kalem de olabilir kötü bir kalem de. İyi kalemler iyi yazar, kullanımı kolaydır, yaygın olarak bulunur, her yüzeye yazabilir, örneğin çizmek için olduğu kadar vurgulamak için de kullanılabilir. Kötü kalemler ise ofiste bedava verilen türden kalemlerdir: kolayca kırılırlar, iyi yazmazlar, mürekkepleri sebepsiz yere kurur, kapakları kaybolur ve bu kalemleri kullanmak genellikle sıkıntılı bir iştir.

İşte doğa için bir argüman oluştururken kullanabileceğimiz püf noktası şudur: Aynı düşünceyi bir ağaca da uygulayabiliriz. İyi bir ağaç nedir? Kötü bir ağaç nedir? İyi bir ağaç, ağaçlığını iyi bir şekilde yerine getiren ağaçtır. Sağlıklı yeşil yaprakları ve geniş dallarıyla büyür, gelişir, güçlenir. Kuşlar ona yuva yapar, böcekler onun çiçekleriyle yaşar ve insanlar onun altında oturmayı, gövdesine yaslanmayı ya da gölgesinde uyumayı sever. Böyle bir ağaç sadece kendisine fayda sağlamakla kalmaz, aynı zamanda çevresinde gelişen tüm bir ekosisteme iyi ve güçlü bir katkıda bulunur. Ağacın çıkarları, ekosistemin çıkarları ve kendi çıkarlarımız bazen düşündüğümüz gibi birbirine zıt değildir. Ağaç sağlıklı ve güçlü olduğunda tüm sistem bundan fayda sağlar. Ağaç zayıf ve hasta olduğunda, yaprakları döküldüğünde, dalları inceldiğinde ve kırıldığında, o zaman sadece ağacın kendisi daha az ağaç olmakla kalmaz, aynı zamanda daha az çiçek ve meyve verir, hiçbir kuş ona yuva yapmak istemez ve altında oturabilecek insanlara gölge vermez. Sadece ağaç değil, tüm evren daha kötü durumda olur.

Aynı fikri istisnasız her şeye uygulayabiliriz ve bunun derin ekolojiyle nasıl bağlantılı olduğunu görebiliriz. İyi bir göl berrak, sağlıklı, içinde ve çevresinde yaşayan çeşitli hayvan ve bitki popülasyonuna sahip bir göldür. Suyuyla binlerce canlıya fayda sağlar, balıklar için bir yuva sağlar, kıyılarında sağlıklı ağaçların büyümesine izin verir ve bunlar da daha fazla yaşam için fayda sağlar. Tarım ilaçları ve endüstriyel atıklarla dolu zehirli bir göl sadece çirkin ve seyri hoş olmayan bir göl olmakla kalmaz; aynı zamanda çevresini zehirler, balıklarını öldürür ve çevresinde hiçbir ağaç yetişmez.


İşte Aristoteles'in içgörüsü budur: hiç bir şey tek başına anlamlı bir şekilde gelişemez.


Egoizm ne insanların dünyasında ne de hayvanların, bitkilerin, nesnelerin dünyasında akılcı değildir. Tüm evren, her şeyin diğer her şeyle birlikte çalıştığı hassas bir şekilde ayarlanmış bir sistemdir. Ve ancak her bir şey iyi çalışır ve gelişirse, diğer şeyler de amaçlarını yerine getirebilir. Tahrip edilmiş bir arazideki ağaç yok olmaya mahkumdur. Ancak tüm ağaçlar sağlıklıysa, daha zayıf olanlar bile daha güçlü olanlar tarafından desteklenerek hayatta kalabilir ve gelişebilir.

Aristoteles için dayanışma ve özgecilik isteğe bağlı değildir ve bu konuda derin ekoloji ile hemfikirdir: bunlar yaşamın dokusudur. Doğaya olan sevgi ve saygımız ağaçları romantikleştirmekle, periler ve hobbitlerle ilgili hayaller kurmakla ya da Youtube'da permakültür belgeselleri izlemekle sınırlı olamaz.


Eğer hayatta kalmak istiyorsak, o zaman sadece bizi çevreleyen diğer her şeyle birlikte hayatta kalabileceğimizi anlamamız gerekecektir.

Bizim gelişmemiz ancak her şeyin geliştiği bir dünyada mümkündür: mükemmel kalemlerin, sağlıklı ağaçların, balıkların, kuşların, böceklerin ve insanların olduğu bir dünya... Hepimiz birbirimize bağlıyız. Aristoteles'e göre, kendimizi evrenin geri kalanından ayırabileceğimizi ve diğer tüm canlıların zararına kendi çıkarlarımızın peşinden koşabileceğimizi düşünmek ahmaklıktır.


Bugün gazetelerde hava kirliliğinin her yıl dünya genelinde yarım milyon bebeği öldürdüğünün tespit edildiğine dair bir haber okudum. Doğayı sevmek ve onun gelişmesine yardımcı olmak isteğe bağlı bir duygu değildir. Hayatta kalmak istiyorsak bu rasyonel bir gerekliliktir.

Aristoteles bunu 2500 yıl önce biliyordu. Belki de bizim de bunu öğrenmemizin zamanı gelmiştir.



Not: Bu makale www.daily-philosophy.com/ adlı siteden alınmış ve www.felsefearenasi.com.tr editörleri tarafından Türkçeye çevrilmiştir:

https://daily-philosophy.com/loving-nature/


33 görüntüleme

Comments


bottom of page