Dünyada bazı şeylerin ve olayların birey olarak insanlar için anlamı ve değeri vardır. Diğer bir deyişle, bunlar sadece nötr nesneler ve olaylar değildir, anlamları vardır, dikkat çekerler ve önemsenirler, ayrıca az ya da çok değere sahip oldukları düşünülür. Hem anlam hem de değer düşünce, duygu ve bunlarla ilişkili eylemlerden türetilir. Genel olarak dünyayla olan ilişkimizden türetilirler.
Bu anlam ve değerlerden bazıları başkalarıyla paylaşılırken, bazıları son derece kişiseldir veya sadece aile ve arkadaşlar gibi yakın birkaç kişiyle paylaşılır. Bu anlamlar ve değerler genellikle yalnızca tercihlerden ve eğilimlerden değil, aynı zamanda ortak yaşam sürecinden de kaynaklanır.
Örneğin, en son yaşayanın öldüğü ve bunun sonucunda sadece içindeki nesnelerin değil, aynı zamanda orada yaşanan olayların da harmanlandığı bir aile evini düşünün. Bu, kişinin hayatının dinleti salonudur, ona vücut ve biçim veren şeydir. Kişi öldüğünde, eğer en son giden kişi ise, geriye sadece nesnelerden oluşan bir kalıntı ve olayların, eylemlerin ve yaşananların hayali kalır ve daha sonra bu nesneler sonsuza dek birbirlerinden uzaklaşır ya da uzaklaştırılır, bu olayların gerçekleştiği yerler yenileriyle değiştirilir ve ortadan kaldırılır, ta ki bir zamanlar sahip olduğu anlam ya da değerden geriye hiçbir iz kalmayana kadar. Ev dışındaki diğer olaylar ve yerler de birey için benzer anlam ve değere sahip olabilir ve kişinin hayatına anlam katan bu anlam ve değerler de ölümle birlikte benzer şekilde yok olur. Bu tür anlamlar ve değerler hem kim olduğumuzun bir parçası hem de kendimizin dünyadaki uzantısıdır.
Öldüğümüzde, bu kişisel anlamları ve değerleri hatırlayacak kimse yoksa, ölümümüzle birlikte buharlaşıp yok olurlar. Çoğu insan için bununla yüzleşmek zordur. Kendileri için anlam ve değer taşıyan tüm o nesneler, olaylar ve yerler, bu anlam ve değerlere sahip olarak kaybolup giderler. Sanki hiç var olmamışlardır ve sonuç olarak tek tek insanlara bağlı oldukları için, sanki bu insanlar da hiç var olmamışlardır. İnsanların bununla başa çıkmak için bir yola ihtiyacı vardır. Tamamen unutulmamak için. Sonunda anlamı ve değeri olan şeyin gerçekten de hiçbir anlamı ve değeri yokmuş gibi olmasını istemezler. Hayattayken ayrılıklar, kopuşlar ve yıkımlar yeterince zordur, ancak öldüğümüzde yok oluş nihaidir ve yeni bir başlangıç yapma ve yeni bir anlam ve değer yükleme imkânı yoktur.
Bunun gerçekliğiyle yüzleşmenin bir yolu da buna katlanmaktır. Öldüğünüzde, her şeyin sizin için taşıdığı anlam, sizin için taşıdığı değer de sizinle birlikte ölür. İşin gerçeği ve inanılması gereken rasyonel şey bu olsa bile, insanların başka bir şeyin söz konusu olduğuna ve hayatlarındaki anlamların ve değerlerin tamamen bir hiç haline gelmediğine inanmaları ya da daha belirsiz bir şekilde umut etmeleri rasyonel olarak anlaşılabilir değildir.
Teselli gücü olan bir şey de kişinin ölümünden sonra da devam eden anılarıdır. Arkadaşlar, aile, ama belki de en güçlüsü kişinin çocukları, yavruları. Gerçek anlamda sadece geçici olarak doğru olsa bile, onların kişinin kendisinin bir devamı olarak görülebileceğini söylemek yaygındır. Bu gerçekle yüzleşenler için, bekleyebileceklerinin en iyisi olduğundan bunu cesurca söyleyebilirler. Onlar için sırf gerçek olduğundan dolayı en iyisidir.
Ancak bu yine de kişinin tamamen silinmesi, sanki hiç orada olmamış gibi hiçliğe sürüklenmesi endişesini tam olarak ortadan kaldırmaz. Yalnızca hatırlanmamakla kalınmaz, nesnelerin ve olayların anlamlarının ve değerlerinin en küçük ayrıntısı bile hatırlanmayabilir; hatırlayanların kendileri de ölür ve onlarla birlikte anıları da yok olur. Bu anlamlar ve değerler tarafından şekillendirilen ve nüanslandırılan bir çizgiden, zamanın geri kalanına uzanan düz bir çizgiye geçilir.
Bazıları için bu yeterli değildir. Bazıları umutsuzca, bir şeylerin kendileri için ne anlama geldiğini ve nasıl değerlendiklerini uzun süre dayanacak eserler ve nesneler aracılığıyla sürdürmeye çalışır. Bu Ozymandias (ÇN: Ozymandias, M.Ö. 1279'dan M.Ö. 1213'e kadar Mısır'a hükmetmiş İkinci Ramses'in Yunanca adıdır) stratejisidir. Ancak bunun nasıl sonuçlandığını biliyoruz. Nesneler ne kadar sağlam, eserler ne kadar büyük olursa olsun, yeterli zaman geçtiğinde unutulacak, hiçliğin tozu olacaklar ve sonsuza dek öyle kalacaklar.
Peki, eğer doğruysa, anlamlarımızın ve değerlerimizin ölümden sonra bile asla sona ermediğinden, bizim ve onların bir hiç haline gelmediğinden, tamamen unutulmadığından nasıl emin olabiliriz? O kör edici endişe dikeni ki bizi bunaltabilir ve çaresiz umutsuzluğun en karanlık köşesine sürükleyebilir. Zamanın dışında duran ve onları asla unutmayacak bir şey olmalı. Bu varlık yalnızca Tanrı olabilir.
Buradaki argümanın amacı doğrultusunda Tanrı'nın var olup olmadığını tartışmaya gerek yoktur. Şahsen ben var olmadığını düşünüyorum. Burada söz konusu olan, Tanrı'ya inanmaya zorlayan sebeptir. Çünkü o olmadan hayatımız eninde sonunda, hatta çok yakında, sanki hiç yaşanmamış gibi bir hiç olacaktır. Korkunç ve ezici bir düşünce. Bu da umudu-inancı, bu düşünceyi uzak tutacak her şeyi devreye sokmaya itecektir.
Bazılarına göre Tanrı'nın icadının ana açıklamasının bu olduğu söylenebilir. Bu açıklama rasyonel değildir, Tanrı'nın varlığına ilişkin rasyonel argümanların bir sonucu değildir. Bu aynı zamanda Tanrı'nın varlığına karşı argümanların inananları kayıtsızca serbest bırakmasının da nedenidir. Hume'un düşündüğü gibi: argümanlar sadece argümanlara karşı işe yarar.
Bazen Tanrı'ya inanmak için başka motivasyonların da olduğu söylenir.
Bunlardan biri ölümle de yakından bağlantılıdır, yani aslında hiçbir zaman gerçekten ölmememiz, bu yaşamın sonunda başka bir yaşama geçmemiz ve sonsuza dek ölümsüzlüğe kavuşmamız dileğidir. Ancak ölümsüzlük ile Tanrı'nın varlığı arasında zorunlu bir bağlantı yoktur. Tanrı'nın varlığı ilkini daha akla yatkın kılsa bile, Tanrı olmadan da ölümsüzlüğe erişebiliriz. Bu gerçekten de bir motivasyondur. Ancak gelecekteki bu varoluşun doğası belirsiz olduğundan ve kişinin bireysel olarak ne olduğuyla sıkı sıkıya bağlantılı olmadığından, hatta çoğu zaman önemsiz olduğu için silindiği varsayıldığından, bizim için anlamı ve değeri olan şeylerle özel yaşamlarımız arasında böyle bir bağlantı yoktur.
Tanrı'ya inanmak için gösterilen bir başka neden de onsuz yaşamın anlamının olmamasıdır. Bununla bağlantılı tüm argümanları tekrarlamadan, sadece şunu söyleyebiliriz ki, bu tür bir anlam, hayatlarımızı ve onun anlam ve değerini, kim olduğumuzu ölümle birlikte gelen yıkımdan kurtaracak kadar özel değildir. Bu, yaşamlarını tamamen Tanrısal yaşamın anlamı olarak düşündükleri şeyle şekillendirmeye çalışanlar için bile muhtemelen doğrudur; çünkü o zaman bile belirli bir yaşamın anlam ve değerlerinin dokunaklılığı, kendilerini dünyevi şeylerden koparan aşırı münzeviler dışında herkes için hala acı vericidir.
Tanrı'nın varlığına inanmak için bir başka neden de o olmadan ahlakın, ahlaki gerçeğin olmayacağıdır. Ancak çoğu insan Tanrı'ya atıfta bulunmadan doğru ve yanlış duygusuna sahiptir. Ve onun neyin doğru ya da yanlış olduğunu düşüneceğini bilmek zordur. Her halükârda, belki de Platon'un gösterdiği gibi, ahlak Tanrı'dan bağımsız olarak vardır, çünkü doğru olanın Tanrı'nın yaptığı şey olmasından ziyade Tanrı'nın (her zaman) doğru olanı yaptığı kesindir.
Son olarak, evrenin varlığına bir açıklama getirmek Tanrı'nın varlığına inanmak için bir motivasyon olabilir. Ancak, Tanrı'nın evrenin nasıl var olduğuna dair herhangi bir çözüm için vazgeçilmez olduğu düşünülse bile, kişinin kendi hayatının anlam ve değerleri üzerinde herhangi bir etkisi olan etkileyici bir meşguliyet olması pek olası değildir.
Sizin için anlamı ve değeri olan, hayatınıza rengini ve bireysel tözel kimliğini veren şeyleri korumanın, Tanrı'ya olan inancın-umudun en güçlü nedenlerinden biri olduğu iddia edilebilir. Çünkü Tanrı her şeyi bildiği için, Tanrı'da sonsuza kadar ve kesin olarak hatırlanacaklardır. Tanrı'ya inanmanın tek nedeni bu olmayabilir, ancak diğer motivasyonların daha belirsiz ve daha teorik olduğu yerde, bireyle ilgili en fazla yoğunluğu taşıyan motivasyon kesinlikle budur.
Böyle bir inanca sahip olmayanlar ve aslında olamayanlar için, sadece kendimizin değil, olduğumuz her şeyin öldükten sonra sonsuza dek yok olacağına dair arka plan yükünü cesurca taşımaya devam etmemiz gerektiği söylenebilir.
Not: John Shand tarafından kaleme alınan bu yazı, https://daily-philosophy.com/adlı siteden alınmış ve www.felsefearenasi.com.tr editörleri tarafından Türkçeye çevrilmiştir:
https://daily-philosophy.com/john-shand-meaning-value-death-god/
Comments